4. Gün: Karabük-Yenice-Devrek-Çaylıoğlu
Orta Karadeniz’den Batı Karadeniz’e… 4. Gün (10 Ağustos 2009): Karabük-Yenice-Devrek-Çaylıoğlu (Güneşli)
Tur arkadaşım Ramazan Kuruçay ile birlikte gerçekleştirdiğimiz 7 Ağustos 2009’da
Kastamonu'dan başlayan turumuzundördüncü gününde izlenimlerimizi anlatmaya devam ediyoruz. Yazı serisinin ilk bölümünde
Kastamonu-Daday, ikinci bölümünde
Daday-Azdavay-Pınarbaşı-Eflani, üçüncü gününde
Eflani-Safranbolu-Karabük etaplarını anlatmıştık…
Turumuzun bu bölümünde
Karabük-Yenice-Devrek güzergahını takip ederek,
Çaylıoğlu Köyü’ne kadar olan bölümü keşfedeceğiz… Bir önceki bölümde
Karabük’te Tuncer Bayık’ın evine konuk olduğumuzu anlatmış, Tuncer Bayık ve arkadaşları Kemal Faruk Doğan ve Emre Güllü ile
Safranbolu’yu gezmiş,
Konarı Köyü izlenimlerimizi aktarmıştık…
Evet, maceramızı kaldığımız yerden anlatmaya devam ediyoruz…
10 Ağustos 2009, Pazartesi… 08:30’da Tuncer’in evinin önünde bisikletlerimizi yeni bir gün için hazırlamaktayız…
Karabük Demir Çelik Fabrikası’nda çalışan Tuncer, sabah 07:30’da işe gittiği için, Faruk’la beraberiz…
Bisikletlerimizi hazırladıktan sonra
Karabük şehir merkezine doğru gidiyoruz.
Karabük büyük bir şehir… İl olmayı gerçekten hak etmiş…
İstanbul’da bulunan her şeyi burada da temin etmek mümkün… Bir marketten su, bisküvi gibi ihtiyaçlarımızı temin ediyoruz…
Karabük’ten
Yenice’ye doğru yola çıkmamız saat 09:00’u buluyor…
Faruk, bir süre bize eşlik ediyor…
7-8 km sonra bir benzin istasyonunda genç arkadaşımız Faruk’la
vedalaşıyoruz… Gerçekten gösterdikleri ilgi ve konukseverliğe buradan
bir kez daha teşekkür ediyoruz… Umarım tekrar görüşebiliriz… (Saat
09:25)
Yenice-Karabük arası 30 km… Ama bu yolun bir özelliği var…
Yenice’ye kadar bu yolda en uzunu 704 metre olan yaklaşık 20 kadar tünel var… (Saat 09:33)
Evet ilk tünel görünüyor… Ön ve arka ışıklarımızı hazırlıyoruz… İlk tünelimiz
Pirinçlik Tüneli…
Araçlarla aynı anda tünellerde olmak istemiyoruz… Yine de birkaç kere
tünel içinde yakalanıyoruz… Kamyonlar, TIR’lar, küçük araçlar, tünel
içinde o kadar gürültülü ve hızlılar ki, saniyeler içinde arkamızda
bitiveriyorlar… (Saat 09:40)
Pirinçlik Tüneli’nin hemen ardından
Yalnızca Tüneli… (Saat
09:42) Bazı tüneller çok kısa olduğu için aydınlık… Bazıları ise çok
karanlık… Tünel içinde, mümkün olduğu kadar tünelin duvarına yakın
gitmek istiyoruz.. Ancak tünelin duvarına en yakın yerlerde ağır araçlar
yüzünden asfalt yastık gibi olmuş ve yükselmiş… Bu durum çok kenardan
gitmemize engel oluyor…
Ulubelen Tüneli bu yoldaki en kısa tünel (Saat 09:43)…
Bolkuş Tüneli (Saat 09:46)…
Karabük-Yenice yolu, harika görüntüler eşliğinde
Filyos Çayı’na ve
Karabük-Zonguldak tren yoluna paralel seyrediyor… Yukarıdaki fotoğraflar,
Bolkuş Tüneli ve hemen aşağıda akan
Filyos Çayı üzerinde bulunan
Bolkuş Köprüsü’nü gösteriyor…
Bu fotoğraflar da Ramazan’ın yol kenarında böğürtlen toplamasını konu
alıyor… Bu çocuk hemen her yerde yiyecek birşeyler bulmayı başarıyor…
(Saat 09:54)
Çocukluğumdan beri trenleri severim... Yol boyunca, hep bir trenin geçmesini beklemiştim… İşte bir tane geçiyor… (Saat 09:59)
Tabela fotoğrafları… Yollarda hemen her tabela önünde fotoğraf çekmeye
çalışıyoruz… Bu tabela da nerelerde olduğumuzu bildiren bizim için
kıymetli bir tabela… (Saat 10:04)
Tüm fotoğrafları yine Ramazan çekti… (Saat 10:09)
Ramazan, bitmez tükenmez enerjisiyle her zaman olduğu gibi, yollarda
söylediği şarkılarla adeta ortalığı inletti… Özellikle, tünellerden
geçerken bu haykırışlar doruk noktasına ulaştı… Her zaman olduğu gibi
gezimizin neşe kaynağı oldu…
Delgeç Tüneli… (10:16)
Delgeç Tüneli’nden önce bir tünel fotoğrafı daha var ama, bisiklet üzerinde çekildiği için flu çıkmış…
Yellikaya Tüneli çıkışı… (Saat 10:17) Saatlerden anlaşıldığı gibi tüneller o kadar sık ki, birinden çıkıp birine giriyorsunuz…
Kısa bir su molası… Bu çeşmeyi bir grup insan kapalı bir minibüsle,
seyyar lokantaya dönüştürmüş… Izgara et, pilav, kavun, ne isterseniz
yiyebilirsiniz… (Saat 10:25)
Şahinkayası Tüneli… (Saat 10:31)
Alaçamkaya Tüneli 117 metre… (Saat: 10:36)
Ezankaya Tüneli… (Saat 10:41)
Bu yoldaki en uzun tünel… 705 metrelik
Suçatı Tüneli (Saat 10:43)…
Tünelin diğer ucu… (Saat: 10:49)
Ramazan’la bu turdan sonra yine pekçok tur gerçekleştirdik…
Çanakkale-Balya-İvrindi-Bergama-İzmir,
İstanbul-Karamürsel-İzmit-Maşukiye-Adapazarı,
İzmit-Kandıra-Kefken-Tuzağzı-Adapazarı,
İstanbul-İznik-Orhangazi-Yalova bu turlardan bazıları… Bu turlarda bizlere Ahmet Türkyılmaz, Kemal Tecimen ve Lütfü Çolak da eşlik etti…
Bu tabela
Yenice Ormanları’ndaki yürüyüş parkurunu gösteriyor… Eğer
Avrupa EuroVelo Bisiklet Yolları'nın
Türkiye’ye kadar uzatılma projesi gerçek olursa buna benzer tabelaları
bisiklet turları yapaken de görebileceğiz… (Saat: 10:51)
O kadar sık durup fotoğraf çekiyoruz ki, yine de
Karabük’ten beri 20 km gelebilmişiz… (Saat: 10:56)
Tüneller devam ediyor…
Balıkısık Tüneli… (Saat: 11:05)
Balıkısık Tüneli…
Karabük’ten bizimle beraber gelen demiryolu ile yolumuz zaman zaman kesişti… Bu köprülerden biri… (Saat: 11:11)
Yenice yakınlarında,
Bartın-Karabük-Yenice-Zonguldak kavşağı… Durakta bekleyen bir gence fotoğrafımızı çektiriyoruz… (Saat: 11:16)
Ve
Yenice’deyiz… Km saatime bakıyorum 33 km yol yaptığımızı
gösteriyor… Saat 11:36 olmuş… Hiç acele etmeden, gezinin keyfini çıkara
çıkara, fotoğraf çeke çeke bu mesafeyi 2,5 saatte almışız…
Yenice şehir merkezine girdiğimizde, alt yapı çalışmaları
dolayısıyla ortalık toz, toprak içindeydi… Trafik oldukça sıkıntılı,
şehir içinde, bisikletlerimizle bile ilerlemekte zorluk çektik… Bu
bizim, o gün için şanssızlığımızdı belki ama,
Yenice’ye
Yenice Ormanları’nı görmek için yeniden gelmek programlarımız arasında yer alıyor…
Yenice’de
yemek molası veriyoruz… Aynı zamanda yanımızda uzun süredir taşıdığımız
konserveleri tüketerek, ağırlıklardan da kurtulmak istiyoruz… Bir
kahvehanede kuytu bir köşedeki masada yemeklerimizi yiyoruz…
Geçtiğimiz günlerde Tuncer Bayık,
Yenice Belediyesi'nin düzenlediği
Yenice Ormanları Doğa Yürüyüş Parkurları Açılış Programı çerçevesinde, 17-18 Ekim 2009 Cumartesi-Pazar günleri,
Yenice Ormanları içinde kamplı bir bisiklet gezisi için bizi çağırmıştı… Ne yazık ki katılamamıştık… 40-50 kilometrelik gezi amaçlı bu turda
Şeker Kanyonu’nu görmek gerçekten büyük keyif olacaktı…
Yenice’nin çıkışında
YeşilYenice tren istasyonunu görüyoruz… Üstelik istasyonda bir de bomboş bir tren bekliyor… Hemen soruyoruz 13:30’da
Zonguldak’a
gidiyormuş… Bir an bu trenin dayanılmaz cazibesine kapılıyoruz… Trene
binip, koltuklarımızda rahat rahat otururken kendimizi akşama doğru
16:30’da
Zonguldak’da bulabilirdik… Hatta bir başka geziye bıraktığımız
Zonguldak
da bu geziye dahil olmuş olacaktı… Ama hayır, sportmen kişiliğimiz buna
izin vermiyor ve bisikletle devam etmeye karar veriyoruz… Üstelik çok
merak ettiğimiz
Devrek-Ereğli arasını da göremiyecektik…
Yeniden yollara düştüğümüzde saat 12:40 olmuştu…
Yenice'de bir
saat kadar oyalanmışız… Yola çıktığımızda, rüzgar engeliyle
karşılaşıyoruz… Rüzgar sol tarafımızdan, zaman zaman da tam cepheden
kuvvetlice esiyor… Oysa sabah
Yenice’ye gelirken böyle bir problem yoktu…
Karabük-Yenice
arasının bir vadi olduğunu, bu yüzden rüzgarın bizi rahatsız etmediğini
düşünüyoruz… Evet, şimdi rüzgar bizi açık alanda yakalamış oldu… (Saat:
12:50)
Bir süre yol aldıktan sonra karşı yönden gelen bisikletlilerle
karşılaşıyoruz… Bunları önce bizden birileri olarak düşündük ama, bunlar
yabancı… Parça parça üçer, beşer gruplar halinde yanımızdan geçtiler…
Biz selam verince, onlar da verdiler… Bir süre sonra bisikletlileri
takip eden bir otobüs gördük… Daha sonra, tek tek gelenlerle
karşılaştık… Bunlardan birini durdurduk… Aslında adam daha detaylı
anlattı ama, biz ancak
İspanyol olduğunu anladık (!)… 50 kişiye yakın bir grubun, bir organizasyonla buralara kadar geldiğini zaten görmüştük… (Saat 12:53)
Yenice’den
Devrek-Bartın Kavşağı'na doğru yol görüntüleri… Bu yol gerçekten güzel bir bisiklet parkuru… Adamlar burada bisiklet sürmek için ta
İspanya'dan gelmişler... Tüm arkadaşlarıma bu parkuru tavsiye ediyorum… (Saat: 13:24)
Bu arada
Yenice’den sonra görmediğimiz
Filyos Çayı yeniden ortaya çıkıyor…
Rüzgarla mücadelemiz sürerken,
YeşilYenice tren istasyonunda binmediğimiz tren, sanki bize nazire yaparmış gibi düdük çala çala yanımızdan geçiveriyor… (Saat: 13:48)
Yukarıdaki fotoğrafta da giden trenin peşinden Ramazan’ın bağırmasını görüyoruz…
Bizi almadan nereye gidiyorsun…
Bunlar da yolda gördüğümüz
çakma peri bacaları (!)… (Saat: 13:55)
Evet bu arada telefon görüşmelerimizi de asla ihmal etmedik… (Saat: 14:04 – 14:10 arası)
Giderek bu coğrafya tanıdık gelmeye başlıyor… Zaten harita üzerinden bu yolun
Devrek yönünden gelen ve
Bartın-Zonguldak-Amasra yönüne giden yolla birleşeceğini biliyoruz… Bu geziden bir ay önce,
Amasra’ya giderken
Karabük'ten beri birlikte geldiğimiz
Filyos Çayı
üzerindeki bir köprüden geçmiştik… Ahmet Türkyılmaz ve Ramazan
Kuruçay’la birlikte aynı karede yer aldığımız fotoğraf gözümün önüne
geliyor… (Saat 14:17)
Burası da
Gökçebey kavşağı…
Devrek-Zonguldak yolu çok uzakta değil… Bu arada saat 14:25 oldu bile…
Evet, 5 dakikalık bir bisiklet sürüşünden sonra,
Çaycuma-Bartın-Zonguldak yoluna ulaşıyoruz (Saat 14:31)…
Bu kavşaktan sonra yönümüz
Devrek yönüne yani, güneye dönüyor… Bu
da öğleden sonra sağ yanımızdan ve zaman zaman ön cepheden kuvvetlice
aldığımız rüzgarı artık arkamıza alacağız anlamına geliyor (Saat 14:36)
Amasra’ya giderken girip çorba içtiğimiz
Çaydeğirmeni’nden geçtiğimizi görünce aynı yere tekrar giriyoruz… (Saat: 15:08)
Çaydeğirmeni molasından sonra
Devrek’e ulaştığımızda saat 15:26 olmuştu… Km saatimize göre
Yenice-Devrek 33 km,
Karabük’ten
Devrek’e kadar 66 km…
Şehir merkezine doğru girişte çocukların
Hello, hello!.. diye bağırmalarından sonra Ramazan’dan
money, money diye para istemelerine şahit oluyoruz… Bir süre sonra da, bir adamın Ramazan’a
Amerika mı laaa?.. Ramazan’ın hayır biz Türküz cevabına da aynı ses tonuyla
Valla mı?.. demesine oldukça gülüyoruz… Bu da yol boyunca aramızda yaptığımız bir başka espri konusu oluyor…
Amerika mı laaa?.. Valla mı?.. (Saat: 15:33)
Bartın yönünden
Devrek girişi… (Saat 15:39)
O gün
Devrek’in pazarıydı… (Saat: 15:50)
Ayaklarımızdaki SPD’leri 10 TL’ye verip, yepyeni bir ayakkabı sahibi olabilirdik… (Saat: 16:03)
Yol planımıza göre
Devrek’ten
Karadeniz Ereğli yönüne döneceğiz… Yaklaşık 60 km kadar daha yolumuz var… Biz bugün
Ereğli’ye
kadar ulaşabilir miyiz bilmiyorum ama, önümüzde 10 km kadar sıkı bir
tırmanış olduğunu biliyoruz… Yanımızdaki tüm yiyecekleri tükettik…
Ramazan bir markete giriyor ve yine eli kolu dolu dönüyor… Allahtan
benim çantalar büyük… Fazla oyalanmadan
Karadeniz Ereğli’ye doğru yola çıkıyoruz ve tırmanış da hemen başlıyor…
Tabela
Ereğli yönünü gösteriyor ama, ne kadar yolumuz var hala bilmiyoruz…(Saat: 16:16)
Çabucak yükselmeye başlıyoruz… Biraz önce alışveriş yaptığımız
Devrek, aniden yükseldiğimiz için artık ayaklarımızın altında… (Saat: 16:26)
Tırmanış devam ediyor… (Saat: 16:34)
Yol içerilere dönmeden
Devrek’e doğru bulunduğumuz tepeden son bir kez daha bakıyoruz… (Saat: 16:39)
Yokuşu kısa molalarla bitirmeye çalışıyoruz (Saat 16:50)…
Bu engebeli coğrafya’da
Ereğli 60 km tabelası, bu akşam
Ereğli’ye ulaşamıyacağımız anlamına geliyordu… (Saat 17:07)
Üç gündür bisikletlerimizde taşıdığımız çadırları, bu gece kullanacağımız kesin gibi görünüyor… (Saat: 17:18)
Rakım yükseldikçe, akşam serinliği de etkili olmaya, hava sıcaklığı
düşmeye başlıyor. Yokuşu yavaş yavaş tırmanırken, uzaktan evler
görüyoruz… Ramazan’a diyorum ki;
şu evlerden birinden bizi
çağırsalar, siz tanrı misafiriniz deseler, bize yemek verseler, bir
çorba içsek… Çadırda kalmayın burada kalabilirsiniz deseler, bize
yumuşak bir yatak gösterseler… Valla, başka şey daha
dileseymişiz olacakmış... Yokuşu tırmanırken, ilerdeki evlerden Muharrem
Ağabey'e o anda sanki telepati ile mesaj göndermişiz... (Saat: 17:30)
2-3 km daha tırmanıp, evlere ulaşıyoruz ve beklediğimiz o sesi İngilizce olsa da duyuyoruz…
Hello, Come, Come, Come!..
Son 9 km'sinin duvar gibi rampa olduğu, o ana kadar yaptığımız 98
km'lik yolun yorgunluğuyla, hiç düşünmeden evin bahçesine balıklama
dalıyoruz… Zaten daha önce telepati ile geliyoruz diye mesaj
göndermiştik ya... Bizim Türk olduğumuzu anlayınca daha sıcak
davranıyorlar… Muharrem Ağabey, yıllarca
Almanya’da çalışmış, emekli olmuş, kesin dönüş yaparak köyüne dönmüş… (Saat: 17:50 ve 98. Km’deyiz)
Bize, sıcak su ve nescafe getiriyorlar… Biraz önce çorbadan söz ettik
ya, Ramazan da sıcak suyu görünce, çantalarımızdaki hazır çorbaları
getirsek mi acaba diyor… Ama biz yine kahvelerimizi içiyoruz… Artık bize
müsaade diyoruz ama, evin hanımı çorba hazır, yemek hazır demesin mi..
Mütevazi bir sofrada, güzel bir çorbanın ardından, güzel bir yemek
yiyoruz… Böylece, bir süre önce konuştuklarımız gerçekleşmiş oluyor…
Bir ara ellerimi yıkamak için, sofradan kalktığımda Muharrem Ağabey,
isterseniz burada da kalabilirsiniz demiş… Ramazan rahatsız etmiyelim
diye, reddetmiş… Aslında Ramazan, yokuşu tırmanırken düşündüklerimizden
birinin daha gerçekleşmesine engel olmuş… Ama evet, evet, ben de o anda
orada olsaydım aynısını söylerdim…
Muharrem Ağabey’e çok teşekkür ediyoruz… Canı gönülden
Allah razı olsun diyoruz… Yaklaşık bir saat kadar kaldığımız Muharrem Ağabey’in evinden ayrılıyoruz… (Saat 18:40)
Muharrem Ağabey’e göre 3-4 km sonra zirveye ulaşacaktık… Ondan sonra hep iniş demişti… (Saat: 18:52)
4 km sonra zirveye ulaşmış olduk (Saat 19:07)…
Artık kendimize hava kararmadan meskun bir yerde, çadır kuracak bir yer bulmamız lazım… (Saat: 19:15)
Bu fotoğrafları çekip,
Devrek’ten beri bastığımız pedalların acısını çıkartıyoruz ve yokuş aşağı bisikletlerimizi kendi haline bırakıyoruz… (Saat: 19:17)
Bu tabelayı görüntülemeden de geçmiyoruz… (Saat: 19:24)
Hava kararıyor ve biz çadır kuracak müsait bir yer arıyoruz… Derken
adını hatırlamadığımız bu köye geliyoruz… Herkes aslında ilgili ama,
ilgisiz görünüyorlar… Hele çadır kuracak, kalacak bir yer aradığımızı
anlayınca kimsenin ağzını bıçak açmıyor… İçlerinden birisi oyundan
başını kaldırarak, İstanbul’da nerede kalıyorsunuz diye soruyor… Hemen
konuşmayı uzatacak şekilde
ben Fatih’te, Ramazan da,
Boğaz’da Yeniköy’den diyorum… Adam ben de
Sefaköy’deyim diyor… Ve ardından suskunluk… Ben üsteliyorum…
İstanbul o kadar genişledi ki…
Yine hiç cevap yok… Çaylarımız daha bitmeden Ramazan’a hemen gidelim
diyorum… Çay paralarımızı ödedikten sonra hemen bu köyden ayrılıyoruz…
(Saat: 19:35) Ramazan, bu adamla olan konuşmamızı tur boyunca espri
konusu yaptı, durdu…
İstanbul o kadar genişledi ki… Valla bu köyde, Muharrem Ağabey’in misafirperverliğinin zerresi yok…
Ereğli 40 km tabelasında hava artık iyice kararıyor… (Saat: 19:59)
Yeni adıyla
Güneşli, eski adıyla
Çaylıoğlu’na
ulaştığımızda saat 20:45 olmuştu… Köyde Jandarma Karakolu var… Çadır
kuracağımızı söylemek için gidiyoruz… Sohbet havası içinde geçen bir
kimlik araştırmasından sonra, karakol komutanı bize
Belediye’nin otoparkına çadır kurabileceğimiz konusunda izin veriyor…
Bu bölümde,
Orta Karadeniz’den Batı Karadeniz’e diye adlandırdığımız bisiklet turumuzun 4. gününde
Karabük-Yenice-Devrek-Çaylıoğlu (Güneşli) güzergahındaki izlenimlerimizi aktarmış olduk…
Grafikte 114,8 km yazıyor ama, bizim km saatimiz 121,65 km yol yaptığımızı gösteriyordu...
Orta Karadeniz’den Batı Karadeniz’e…
4. Gün (10 Ağustos 2009) : Karabük-Yenice-Devrek-Çaylıoğlu (Güneşli)
Yapılan km: 121,65 km
Ortalama hız: 16,94 km.
En yüksek hız: 54,69
Bisiklet üzerinde geçen süre: 07:10:37
Fotoğraflar: Ramazan Kuruçay
KAYNAK WEB:http://cyclingtr.com/blogs/uzun-soluklu-turlar/archive/2009/12/06/19963.aspx